-
1 içinde duymak
почу́вствовать самому́ -
2 iç
1.1) врз. вну́тренность, вну́тренняя часть (чего-л.)evin içi — вну́тренняя часть до́ма
2) внутренняя часть, заключённая в твёрдую оболочку: сердцеви́на, ядро́ağaç içi — ядро́ древеси́ны
badem içi — минда́лина
ekmek içi — мя́киш
3) начи́нка, фаршkabak içi — начи́нка для кабачко́в
4) вну́тренности, нутро́, утро́баiçi bulanmak — мути́ть, испы́тывать тошноту́
5) се́рдце, душа́, духо́вный мир ( человека)içim ferah — на душе́ у меня́ ра́достно
içimde bir heyecan vardı — у меня́ на душе́ бы́ло ка́к-то неспоко́йно
içime bir şüphe düştü — в меня́ вкра́лись сомне́ния
6) то, что совершается в пределах чего-л.şehir içi haberleşme — внутригородска́я перепи́ска
aile içi ilişkiler — внутрисеме́йные отноше́ния
7) разг. содержа́ние2.1) врз. вну́треннийiç avlu — вну́тренний двор
iç kapı — вну́тренняя дверь
2) ни́жний, нате́льный ( о белье)3.в функции служ. имени- içiınde- içinden••- içini açmak
- içi almıyor
- içine almak
- içine atmak
- içi bayılmak
- içini boşaltmak
- içi cız etti
- içi çekmek
- içine çekmek
- içini çekmek
- iç çekmek
- iç geçirmek
- içi çıfıt çarşısı
- içinden çıkmak
- içini çürütmek
- içi daralmak
- içi dayanmamak
- içine dert olmak
- içi dışı bir
- içi dışına çıkmak
- içine doğmak
- içine dokunmak
- içini dökmek
- içinde duymak
- iç etmek
- içine etmek
- içi ezilmek
- içini ezmek
- içinden geçirmek
- içi geçmek
- içinden geçmek
- içinden gelmek
- iç gıcıklamak
- içi gitmek - içine hüzün çökmek
- içim ısınıyor
- içi içine geçmek
- içine işlemek
- içi içine sığmamak
- içi içini yemek
- içi kabul etmemek
- içi kalkmak
- içi kabarmak
- içi kan ağlamak
- içinden kan gitmek
- içine kapanmak
- içi kararmak
- içi kazınmak
- içi kıyılmak
- içinden bir şeyler kopmak
- içine kurt düştü
- içini kemirmek
- içini kurt yemek
- içinden okumak
- içini okumak
- içine oturmak
- içine öyle gelmek
- içi paralanmak
- içi parçalanmak
- içi parça parça olmak
- içim rahat değil
- içini sarmak
- içine sıçmak
- içi sıkılıyor
- içini sıkmak
- içi sızlamak
- içi burkulmak
- içine sokacağı gelmek
- içi sürmek
- içine tükürmek
- içi yağ bağlamak
- içinin yağı erimek
- içini yakmak
- içi yanmak
- içinden yanmak
- içini yemek
- içinde yüzmek
- para içinde yüzüyor -
3 sevinç
(-ci)ра́дость, весе́лье, ликова́ние- ı sevinç içinde bırakmak — приводи́ть в восто́рг кого, ра́довать кого, доставля́ть ра́дость кому
sevinç duymak — чу́вствовать ра́дость, ликова́ть
bayram sevinçi içinde — в пра́здничном настрое́нии
-
4 رحم
Iرَحِم1. döl yatağı2. akrabalıkAnlamı: akraba olma durumuIIرَحِمَacımakرَحْم1. döl yatağı2. hısımlıkAnlamı: hısım olma durumu, karabet3. akrabalıkAnlamı: akraba olma durumu4. karınAnlamı: döl yatağı -
5 heyecan
возбужде́ние (с) волне́ние (с) пережива́ние (с) смяте́ние (с)* * *си́льное волне́ние, возбужде́ние; экста́з; воодушевле́ниеheyecan duymak — испы́тывать волне́ние / воодушевле́ние
heyecana düşürmek — заста́вить волнова́ться / беспоко́иться
halk heyecan içinde — наро́д волну́ется
-
6 mahrumiyet
(-ti)а1) неиме́ние; лише́ние, нужда́, недоста́токmahrumiyet duymak — испы́тывать нужду́
mahrumiyetler içinde yaşamak — жить в нужде́
mahrumiyet(ler)e katlanmak — терпе́ть лише́ния
2) Исх. лише́ние (чего-л.)medenî haklardan mahrumiyet — лише́ние гражда́нских прав
-
7 Kater
-
8 Zweifel
Zweifel <-s, -> ['tsvaıfəl] mkuşku, şüphe; ( Unsicherheit) emin olmama; ( inneres Schwanken) tereddüt, kararsızlık;\Zweifel hegen kuşku duymak [o beslemek];ohne \Zweifel kuşkusuz, şüphesiz;etw in \Zweifel ziehen bir şeyden kuşkulanmak [o şüphelenmek];jdn im \Zweifel lassen birini şüphe içinde bırakmak;es steht für mich außer \Zweifel, dass... şuna şüphem yok ki...;daran besteht kein \Zweifel şüphe yoktur;keine \Zweifel aufkommen lassen şüphe [o kuşku] uyandırmamak, şüphe bırakmamak -
9 ihtiyaç
1. something needed, necessity, need, want. 2. poverty. -a cevap vermek to serve a need. - duymak /a/ to feel a/the need (for). - içinde kıvranmak 1. to be in great need. 2. to suffer poverty. - olmak /a/ to be necessary. -ı olmak /a/ to need, be in need of. -
10 extase
См. также в других словарях:
içinde duymak — hissetmek, varlığını algılamak Donmak üzere olan insanların tatlılığını içimde duymaya başladım. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
duymak — i, ar 1) Bilgi almak, öğrenmek, haber almak Yaptıklarını duydum. 2) İşitmek, ses almak Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor. Y. Z. Ortaç 3) Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek Yüzme denilen mucizeyi ancak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
acı çekmek (veya duymak) — 1) ağrı, sızı duymak Ameliyattan sonra çok acı çekti. 2) mec. üzülmek, üzüntü içinde kalmak Bu faciaya bizzat karışmışım gibi bir acı duyuyordum. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezilmek — nsz 1) Ezme işine konu olmak Altın tas içinde kınam ezildi / Gümüş tarak ile zülfüm düzüldü. Halk türküsü 2) Açlık sıkıntısı duymak İçim eziliyor, bir bardak süt içeyim. Birleşik Sözler ezile büzüle Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ezilip… … Çağatay Osmanlı Sözlük
heyecan — is., Ar. heyecān 1) Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi vb. sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu 2) fel. Coşku Halk heyecan içinde. Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller heyecan duymak heyecan vermek heyecana düşürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kıvanç — is., cı 1) Övünç, iftihar 2) Sevinç Yeni dostluklar kurmuş olmanın kıvancı içinde ev sahiplerimizden ayrıldık. M. C. Anday Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller kıvanç duymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kıvranmak — nsz 1) Ağrı, sancı gibi bedensel veya korku, heyecan gibi ruhsal nedenlerle vücut eğilip bükülmek Hasta, yorganın altında biraz kıvranarak devam etti. P. Safa 2) mec. Acı çekmek, üzülmek Yıllardan beri düşmanların eline düşmüş olan bu kıymetli… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kurtlanmak — nsz 1) İçinde veya üzerinde kurt üremek 2) mec. Rahat oturmayıp telaş ve sabırsızlık göstermek 3) mec. Sürekli kımıldanmak 4) mec. Bir yerde çok oturmaktan bıkarak gezme gereği duymak Sabahtan beri burada kurtlandım, biraz çıkalım … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuşkulanmak — nsz Kuşku içinde bulunmak, kuşku duymak, şüphelenmek Bu sükûttan kuşkulanan Mebrure, yarı beline kadar hastanın üstüne düşerek elini yakaladı. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
yanmak — nsz, ar 1) Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir... Anayasa 2) Ateş durumuna geçmek, tutuşmak Kömür yandı. Ocaktaki odun yandı. 3) Isı, ışık veren… … Çağatay Osmanlı Sözlük